- Katılım
- 4 Tem 2022
- Mesajlar
- 547
- Tepkime puanı
- 2
- Puanları
- 18
- Konum
- İstanbul
- Web sitesi
- kurumsalfirmaadresleri.com
Planlı sezaryeni tercih edecek bir anne ve bebeği hormonların tüm bu müspet etkilerini ve bebeği ile erken bir bağ kurma şansını kaybedeceği oldukça açıktır. Bu hormonların ve erken temasın, anne ve bebekleri üzerindeki fizyolojik ve davranışsal etkileri günümüzün en alaka çeken araştırmaları içindedir. Belki de doğum anı gelecekteki davranışlarımızı etkilemektedir. Bu buluşmanın en naturel ve travmasız bir biçimde gerçekleşmesi, şu demek oluyor ki anne ve bebeğine saygılı bir doğumun tüm kadınlarımıza istisnasız sunulması, bir ihtimal de toplumumuzun gelecekteki sevme kapasitesini bile arttırabilecektir.
Bebeğiniz acaba doğumda neler hissediyor? Ne güzel bir sual değil mi?
Daha önce aynı duygudan yola çıkarak “Bebeğiniz doğumda ne talep eder? “ diye sormuştum.
Yani doğumda kimsenin sormadığı soruyu…
Şimdi yeniden soruyorum;
Acaba yavrunuz doğumda neler hissediyor? Nasıl anlayabiliriz bunu? Bebeklere sorsak bilirler mi?
Aslında biliyorlar. Çünkü beyinleri ve zihinleri gelişmiş olarak doğuyorlar. Anne karnında daha oldukça erken dönemlerden başlayarak hissetmeye ve kayıt meydana getirmeye başlıyorlar. Bu kayıtlar onların dışarıdaki dünyayı algılamalarında ilk adım oluyor.
Ve doğum anı…Algılarının en aleni olduğu an…Belki de yaşam boyu algıları asla bu kadar açık olmayacak. Bebekler doğum anının her aşamasını biliyorlar, hissediyorlar ve hatta belki de düşünüp yorum yapıyorlar.
Biliyorsunuz uzun yıllar bebeklerin acı çekmediklerine bu sebeple sinir yapısının yeterince gelişmediğine inanıldı. Birçok operasyon veya müdahale anestezi hatta ağrı kesici verilmeden yapılmış oldu. Oysa bebekler acı çektiklerine dair tüm bulguları veriyorlardı. İğne yapılırken ayaklarını çekiyorlar ve kasıyorlardı. Ama hepimiz görmüyorduk.
Anestezi 1846 senesinde keşfedildi. Ancak bebeklerdeki operasyonlarda uygulanmaya başlaması için daha 140 sene geçmesi gerekiyordu. Önceleri bebeklerde uygulamanın gereksiz olduğu ve bebeklerin acıyı hissetmedikleri savunuldu. Ancak yıllar içindeki çalışmalar ve sivil camia hareketleri bunun bu şekilde olmadığını bize gösterdi. Acının olabileceği her müdahalede bebeklerde de acı ile ilgili stres hormonlarının salındığı yayınlandı. Bebeklerde ilk anestezi uygulamaları 1980’li yıllara denk geliyor. Düşünün ne kadar yakın bir geçmiş. Daha yakın bir zamana kadar anestezi olmadan yapılan sünnet olaylarını bile düşündüğünüzde, bebeklere karşı ne kadar duyarsız kaldığımızı anlayabilirsiniz. Yoksa siz de hala doğum sonrası sünnetin daha basit olduğuna şu sebeple bebeklerin acı hissetmediklerine inananlardan mısınız? Eğer öyleyseniz yeni doğmuş bebeğiniz en küçük bir acıda niçin ağlıyor dersiniz?
Şu anda bile, şu demek oluyor ki uygar tıbbın tüm imkanlarının kullanıldığı bu çağda, kaç tabip, ebe hatta anne bebeklerin doğumda ne hissettiğini ve istediğini soruyor merak ediyorum. Bunu sormuş olsak bütün doğumhane ortamlarını bir günde bile değiştirebiliriz. Bunun para ile ilgisi yok. Bu maddi imkanlardan oldukca doğuma karşı daha insancıl felsefe ile yaklaşım sonucu olacaktır.
Bugün bebeklerin birçoğu doğum esnasında hala şiddetli çekiştirmeleri yaşıyorlar. Doğar doğmaz gözlerini kör edebilecek spotlarla karşılaşıyorlar. Gürültü ve ışık kirliliğine doğuyorlar. Kordonlarının ani kesilmesi sonucu bir anda yeni çalışmaya süregelen akciğer ve dolaşım sistemi ile baş başa kalıyorlar. Ciltleri temizlenme adına onlar için zımpara benzer biçimde kalınca olabilecek bezlerle siliniyorlar. Nefes yollarını temizleme adına birçok durumda gereksiz olan sondalarla boğazları zedeleniyor. Ve her şeyden önemlisi anne kucağı ile buluşmaları gerekirken annelerinden uzaklaştırılıyorlar ve yalnızlaştırıyorlar.
Ve tüm bu dönemlerde bebekler akıllı ve biliyorlar. Yaşadıklarını hissediyorlar. Her şeyin farkındalar ve kaydediyorlar. Bütün bu yaşadıkları bilinçaltına kaydediliyor. Ve yıllar sonra bir ihtimal de birçok davranışınızı bilinçaltına yerleştirilmiş bu kayıtlar yönetiyor.
İşte bu aşamada hipnoz ve psikoterapi uzmanlarının seansları devreye giriyor. Birçok uzmanın yaşadıkları tecrübeler artık yetişkinlerin, bilinçaltında doğum anlarını yaşadıklarını ve bu detayları sakladıklarını bizlere gösteriyor. Sayıları binlerce olan bu hipnoz tecrübelerinden, bebeklerin doğum esnasında ne hissedebildiklerini ve bu kayıtların erişkin davranışları üstüne etkilerini tahmin edebiliyoruz. Bu kayıtların ortaya çıkarılması ve üstünde çalışılması yardımıyla birçok davranış sorunu tedavi edilebiliyor.
Hipnoz altında bebekliklerine dönen yetişkinlerin kullandıkları kelimeler bizlere ipuçları veriyor. İlk kasılmalarla beraber bebekler tazyik dalgaları, titreşimler, kargaşa ve bunalımlı denizde olma şeklinde duygular hissediyorlar. Bazı bebekler kasılmaları gel-git dalgalarına benzetiyorlar. (Aslında bu tanım rahmin çalışma prensibine de uyuyor) Doğum anını enerji patlaması, kaydıraktan ters kayış, akıntılı nehir gibi algılayanlar var. Doğum sonrası ilk dakikaları yüksek sesli ağlamalar, acı dolu yüz ifadeleri, kolların ve bacakların çekiştirilmesi, üşüme duyguları ile ifade ediyorlar. Birçok bebek doğumhaneyi aşırı aydınlık ve soğuk olarak hatırlıyor. Dokunuşların kaba bulunduğunu vurgularken, popoya sert darbeler, iğneler, göz damlaları, başa aşağı tutulmalar ve öteki tıbbi müdahaleleri acı olarak algılıyorlar. Üstelik bütün bunların yabancı maskeliler tarafından yapılması onları korkutuyor.
Yumuşak dokunuş ve sesleri ise müspet hatırlıyorlar. En çok da anneleri ile buluşmalarını mutluluk olarak algılıyorlar. Bu anları güvenli bir yer olarak hatırlıyorlar.
“Braxton Hicks” olarak malum hazırlık kasılmalarını tüm gebeler son ayında yaşarlar. Bunu hepimiz doktorlar da dahil bir hepimiz rahmin doğuma hazırlanışı olarak algılarız ve anlatırız. Aslında bir ihtimal şiddeti birazcık azdır fakat bu kasılmalar, doğum kasılmaları ile birebir aynıdır. Annelerin birçoğu bu kasılmaları ağrı olarak algılamazlar bu sebeple buna programlanmamışlardır. Ancak doğum sırasında aynı kasılmaları ağrı olarak algılarlar zira doğumda ağrıya şartlanmışlardır.
Ama bir ihtimal de bu hazırlık kasılmaları rahimden çok bebeği hazırlamaktadır. Bu sayede bebek doğumda yaşayacağı baskı, basınç, vibrasyon duygularına az az hazırlanmaktadır. Bunun cevabında doğum başladığında, aslına bakarsak bilmiş olduğu bir şeyi hissediyor ve yapıyor olacağından doğumu fazlaca daha olumlu tadacaktır. Hissedeceği bu duygular onu şaşırtmayacaktır. Bu kasılmaları bir çeşit doğuma hazırlık emek harcamaları, doğuma hazırlık dansı olarak görebilen anneler, bebekleri ile birlikte konuşarak doğuma hazırlanabilirler. Bu hazırlık onların doğumda da ağrı algısını değiştirebilir ve doğumu gelip giden bir dalga dansı şeklinde yaşamalarını sağlayabilir.
Bebekler hakkındaki bildiklerimizin hala oldukça azca olduğunu düşünüyorum. Bu bilincimiz ve keşiflerimiz arttıkça doğuma daha insancıl yaklaşımlar devletimizde de yerini alacaktır.
Bebeklerimiz iyi mi dünyaya geleceklerini biliyorlar. Bedenlerimiz iyi mi doğum yapacaklarını biliyorlar. Bizim hekim,ebe, anne ve baba yapmamız ihtiyaç duyulan tek şey bu harika işleyişe izin vermek olacaktır. Doğuma yapacağımız küçük de olsa her bir lüzumsuz müdahale bu mükemmel işleyişi bozmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
Bebeğiniz acaba doğumda neler hissediyor? Ne güzel bir sual değil mi?
Daha önce aynı duygudan yola çıkarak “Bebeğiniz doğumda ne talep eder? “ diye sormuştum.
Yani doğumda kimsenin sormadığı soruyu…
Şimdi yeniden soruyorum;
Acaba yavrunuz doğumda neler hissediyor? Nasıl anlayabiliriz bunu? Bebeklere sorsak bilirler mi?
Aslında biliyorlar. Çünkü beyinleri ve zihinleri gelişmiş olarak doğuyorlar. Anne karnında daha oldukça erken dönemlerden başlayarak hissetmeye ve kayıt meydana getirmeye başlıyorlar. Bu kayıtlar onların dışarıdaki dünyayı algılamalarında ilk adım oluyor.
Ve doğum anı…Algılarının en aleni olduğu an…Belki de yaşam boyu algıları asla bu kadar açık olmayacak. Bebekler doğum anının her aşamasını biliyorlar, hissediyorlar ve hatta belki de düşünüp yorum yapıyorlar.
Biliyorsunuz uzun yıllar bebeklerin acı çekmediklerine bu sebeple sinir yapısının yeterince gelişmediğine inanıldı. Birçok operasyon veya müdahale anestezi hatta ağrı kesici verilmeden yapılmış oldu. Oysa bebekler acı çektiklerine dair tüm bulguları veriyorlardı. İğne yapılırken ayaklarını çekiyorlar ve kasıyorlardı. Ama hepimiz görmüyorduk.
Anestezi 1846 senesinde keşfedildi. Ancak bebeklerdeki operasyonlarda uygulanmaya başlaması için daha 140 sene geçmesi gerekiyordu. Önceleri bebeklerde uygulamanın gereksiz olduğu ve bebeklerin acıyı hissetmedikleri savunuldu. Ancak yıllar içindeki çalışmalar ve sivil camia hareketleri bunun bu şekilde olmadığını bize gösterdi. Acının olabileceği her müdahalede bebeklerde de acı ile ilgili stres hormonlarının salındığı yayınlandı. Bebeklerde ilk anestezi uygulamaları 1980’li yıllara denk geliyor. Düşünün ne kadar yakın bir geçmiş. Daha yakın bir zamana kadar anestezi olmadan yapılan sünnet olaylarını bile düşündüğünüzde, bebeklere karşı ne kadar duyarsız kaldığımızı anlayabilirsiniz. Yoksa siz de hala doğum sonrası sünnetin daha basit olduğuna şu sebeple bebeklerin acı hissetmediklerine inananlardan mısınız? Eğer öyleyseniz yeni doğmuş bebeğiniz en küçük bir acıda niçin ağlıyor dersiniz?
Şu anda bile, şu demek oluyor ki uygar tıbbın tüm imkanlarının kullanıldığı bu çağda, kaç tabip, ebe hatta anne bebeklerin doğumda ne hissettiğini ve istediğini soruyor merak ediyorum. Bunu sormuş olsak bütün doğumhane ortamlarını bir günde bile değiştirebiliriz. Bunun para ile ilgisi yok. Bu maddi imkanlardan oldukca doğuma karşı daha insancıl felsefe ile yaklaşım sonucu olacaktır.
Bugün bebeklerin birçoğu doğum esnasında hala şiddetli çekiştirmeleri yaşıyorlar. Doğar doğmaz gözlerini kör edebilecek spotlarla karşılaşıyorlar. Gürültü ve ışık kirliliğine doğuyorlar. Kordonlarının ani kesilmesi sonucu bir anda yeni çalışmaya süregelen akciğer ve dolaşım sistemi ile baş başa kalıyorlar. Ciltleri temizlenme adına onlar için zımpara benzer biçimde kalınca olabilecek bezlerle siliniyorlar. Nefes yollarını temizleme adına birçok durumda gereksiz olan sondalarla boğazları zedeleniyor. Ve her şeyden önemlisi anne kucağı ile buluşmaları gerekirken annelerinden uzaklaştırılıyorlar ve yalnızlaştırıyorlar.
Ve tüm bu dönemlerde bebekler akıllı ve biliyorlar. Yaşadıklarını hissediyorlar. Her şeyin farkındalar ve kaydediyorlar. Bütün bu yaşadıkları bilinçaltına kaydediliyor. Ve yıllar sonra bir ihtimal de birçok davranışınızı bilinçaltına yerleştirilmiş bu kayıtlar yönetiyor.
İşte bu aşamada hipnoz ve psikoterapi uzmanlarının seansları devreye giriyor. Birçok uzmanın yaşadıkları tecrübeler artık yetişkinlerin, bilinçaltında doğum anlarını yaşadıklarını ve bu detayları sakladıklarını bizlere gösteriyor. Sayıları binlerce olan bu hipnoz tecrübelerinden, bebeklerin doğum esnasında ne hissedebildiklerini ve bu kayıtların erişkin davranışları üstüne etkilerini tahmin edebiliyoruz. Bu kayıtların ortaya çıkarılması ve üstünde çalışılması yardımıyla birçok davranış sorunu tedavi edilebiliyor.
Hipnoz altında bebekliklerine dönen yetişkinlerin kullandıkları kelimeler bizlere ipuçları veriyor. İlk kasılmalarla beraber bebekler tazyik dalgaları, titreşimler, kargaşa ve bunalımlı denizde olma şeklinde duygular hissediyorlar. Bazı bebekler kasılmaları gel-git dalgalarına benzetiyorlar. (Aslında bu tanım rahmin çalışma prensibine de uyuyor) Doğum anını enerji patlaması, kaydıraktan ters kayış, akıntılı nehir gibi algılayanlar var. Doğum sonrası ilk dakikaları yüksek sesli ağlamalar, acı dolu yüz ifadeleri, kolların ve bacakların çekiştirilmesi, üşüme duyguları ile ifade ediyorlar. Birçok bebek doğumhaneyi aşırı aydınlık ve soğuk olarak hatırlıyor. Dokunuşların kaba bulunduğunu vurgularken, popoya sert darbeler, iğneler, göz damlaları, başa aşağı tutulmalar ve öteki tıbbi müdahaleleri acı olarak algılıyorlar. Üstelik bütün bunların yabancı maskeliler tarafından yapılması onları korkutuyor.
Yumuşak dokunuş ve sesleri ise müspet hatırlıyorlar. En çok da anneleri ile buluşmalarını mutluluk olarak algılıyorlar. Bu anları güvenli bir yer olarak hatırlıyorlar.
“Braxton Hicks” olarak malum hazırlık kasılmalarını tüm gebeler son ayında yaşarlar. Bunu hepimiz doktorlar da dahil bir hepimiz rahmin doğuma hazırlanışı olarak algılarız ve anlatırız. Aslında bir ihtimal şiddeti birazcık azdır fakat bu kasılmalar, doğum kasılmaları ile birebir aynıdır. Annelerin birçoğu bu kasılmaları ağrı olarak algılamazlar bu sebeple buna programlanmamışlardır. Ancak doğum sırasında aynı kasılmaları ağrı olarak algılarlar zira doğumda ağrıya şartlanmışlardır.
Ama bir ihtimal de bu hazırlık kasılmaları rahimden çok bebeği hazırlamaktadır. Bu sayede bebek doğumda yaşayacağı baskı, basınç, vibrasyon duygularına az az hazırlanmaktadır. Bunun cevabında doğum başladığında, aslına bakarsak bilmiş olduğu bir şeyi hissediyor ve yapıyor olacağından doğumu fazlaca daha olumlu tadacaktır. Hissedeceği bu duygular onu şaşırtmayacaktır. Bu kasılmaları bir çeşit doğuma hazırlık emek harcamaları, doğuma hazırlık dansı olarak görebilen anneler, bebekleri ile birlikte konuşarak doğuma hazırlanabilirler. Bu hazırlık onların doğumda da ağrı algısını değiştirebilir ve doğumu gelip giden bir dalga dansı şeklinde yaşamalarını sağlayabilir.
Bebekler hakkındaki bildiklerimizin hala oldukça azca olduğunu düşünüyorum. Bu bilincimiz ve keşiflerimiz arttıkça doğuma daha insancıl yaklaşımlar devletimizde de yerini alacaktır.
Bebeklerimiz iyi mi dünyaya geleceklerini biliyorlar. Bedenlerimiz iyi mi doğum yapacaklarını biliyorlar. Bizim hekim,ebe, anne ve baba yapmamız ihtiyaç duyulan tek şey bu harika işleyişe izin vermek olacaktır. Doğuma yapacağımız küçük de olsa her bir lüzumsuz müdahale bu mükemmel işleyişi bozmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.